Çocuklar Suçla Değil Umutla Anılsın:
2024 yılı, Türkiye'de çocukların suça sürüklenme oranlarının ciddi şekilde arttığı bir yıl olarak kayıtlara geçti. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, suç dosyası nedeniyle hakkında karar verilen çocuk sayısı 211 bin 946’ya yükseldi. Bu çocuklardan 63 bin 712’si mahkumiyet kararı aldı; bu kararların 4 bin 386’sı ise kız çocuklarına yönelikti. Yine aynı yıl içinde 43 bin 128 çocuk hapis cezasına çarptırıldı. Bu rakamlar sadece sayı değil; aynı zamanda geleceğimizin kırılan parçaları. Bu tabloya bakarken, sadece suçları değil, bu suçlara götüren yolları da görmek zorundayız. Çünkü çocuk suçluluğu bir sonuçtur; nedenlerini sorgulamadan çözüme ulaşmak mümkün değildir. Hele ki söz konusu Z kuşağı gibi teknolojiyle büyüyen, beklentileri yüksek, ancak imkanları sınırlı bir kuşak olduğunda, durum daha da derinleşiyor. Z kuşağı, yani yaklaşık 1997-2012 yılları arasında doğan çocuklar ve gençler; dijital çağın çocukları. Bilgiye ulaşmaları kolay ama eşitliğe ulaşmaları zor. Onlar için dünya büyük ama adaletsizlikler daha da büyük. Adalet Bakanlığı'nın verileriyle ortaya çıkan tablo, aslında bu kuşağın içinde bulunduğu sosyal krizin yansımasıdır. 2023 yılında Cumhuriyet Başsavcılıklarında çocuklarla ilgili 188 bine yakın dosya hazırlanmış. En çok işlenen suçlar ise "vücut dokunulmazlığına karşı suçlar" ve "malvarlığına karşı suçlar" olarak öne çıkıyor. Z kuşağının duygusal patlamaları, dijital şiddetin içselleştirilmesi, sosyal medya baskıları, aile içi ilgisizlik ve umutsuzluk döngüsü bu suçlara zemin hazırlıyor.
Çare Üreten Bir Devlet Mümkün
Bu çocuklar sistemin dışladığı değil, göz ardı ettiği bireyler. Suçun kaynağı çocuk değil; onu koruyamayan, eğitemeyen ve yönlendiremeyen bir toplumdur. Bu noktada devletin sadece ceza veren değil, koruyucu-önleyici bir mekanizmaya dönüşmesi şart. Örneğin, “Danışmanlık tedbiri” verilen 51 bin 386 çocuk var. Bu, doğru müdahaleyle ne kadar çok çocuğun yeniden kazanılabileceğinin de göstergesi. Ancak bu sayı, aynı zamanda suça sürüklenmenin ne kadar yaygınlaştığını da gösteriyor. Eğitim, psikososyal destek, ekonomik iyileştirme ve toplumsal duyarlılık; bu alanlarda ciddi reformlara ihtiyaç var.
Gençliğin enerjisini bastırmak değil, yönlendirmek gerekiyor. Suçun değil sanatın, bilimin, sporun konuşulduğu bir gençlik inşa etmek gerekiyor. Çocuların öncelikle nitelikli bir eğitime ve bunun yanı sıra aile destek programlarına ve sosyal yaşamlarını kuşatacak ve onları geliştirecek programlara ve sosyal gruplarını bir amaca bağlamalarını sağlayacak felsefi eğitimlere ihtiyaç var. Çocuklardaki suç oranı sistemden kopuşlarını ve toplumsal normlardan uzaklaşmalarına örnek teşkil ediyor. Yani sistem güvenirliliğini yitiriyor, sosyal bağlar çözülüyor ve gelecek projeksiyonu olmayan ergen enerjilerin suça karışma oranı yükseliyor. Bu yaş grubunu tekrardan toplumla bağını güçlendirecek önlemler alınmalıdır. Burada Toplumsal Dönüşüm Zorunluluktur. Onların yeteneklerini açığa çıkaracak bir eğitim sistemi, destekleyici sosyal politikalar ve katılımcı bir kültürel atmosfer yaratılması gerekiyor. Kolektif eğitimler, kolektif sporlar, kolektif sanat; yani toplulukla bir arada gelişmesini sağlayacak danışmanlık hizmetleri ve yol gösterici programları çocukların önüne koymalıyız. Bunu yapmazsak toplumun geleceği ve aynası olan bu yaş grubu; gelecekte nasıl bir şeye dönüşeceğini tahmin etmek zor değil.
Sadık AKTAŞ