Eğitmek bir anlamda terbiye etmektir. Terbiye derken Arapça da kazandığı anlamın ötesinde tat verme, lezzet verme anlamında . Doğa ilk eğitici dedik çünkü hakkına razı gelecek, inancın oluşturulmasına yönelik yaptırımlarıyla doğa, normlar yelpazesini tüm canlılara sunar.
Canlıların yaşamdan tat almasını sağlar ,yaşama anlam katmalarını zorunlu kılar. Diğer tabiat varlıklarıyla
Sağlıklı ilişkiler içerisinde yaşamayı hakkaniyet sayar, zorunlu kılar.
Açlığa karşı hazırlıklı olmayı,
susuzluğa karşı tedbirli olmayı,
uzağa karşı zamanı ayarlamayı,
yakına göre zamanı etkili kullanmayı,
koşullayarak insanın yaşadığı güzergahta nasıl hareket edeceğini de belirler.
Doğa bu normlara ilaveten kıtlıkla ,tufanlarla, bir çok doğal felaketle insanı ve diğer canlıları ehlilleştirir. Doğa yasalarına uymalarını zorunlu kılar.
Doğa bununla sınırlı kalmaz tüm varlıklarıyla canlılara ve cansızlara rızk verir.
Toprağın 50-60 cm altında ki kısmında, yer yüzünden daha fazla canlı yaşar.
Topraktan beslenen ve toprağı besleyen canlılar bu dengeyi sağlamak için
çabalarlar.
Yer yüzüne sunulan tüm güzellikler bu çabanın marifetidir.
Ağaçların, çiçeklerin, otların ve yeryüzünde yaşayan tüm canlılar güzelliklerini
toprak altında yaşayan bu canlılara borçludurlar.
Genelde cehennem metaforlarında kullanılan bir mekan olsa da toprak altı
aslında yaşamın kaynağı olarak hem nimet, hem de bereketidir.
İnsan atamızın tarihi evveliyatından beri, toprağı mekan, dağları ziyaret bilmesinin sebebi hikmeti de toprağa atfedilen önemden kaynaklanmaktadır.
Yaşamı sonlanan canın, toprak altında bütünleşerek yeniden var olacağına yönelik bir inancın kutsanması bu yüzdendir.
Yani devriyenin tamamlanarak, döngünün devamı için yapılan bir eylemliliktir ölüm.
Ne diyor Aşık Veysel?
Toprağı kazdım kazma ile
bel ile,
yine beni karşıladı
Gül ile .
Yani toprağa verdiğini ,toprak sana geri verir sevgi ile.
Eko sistem içerisinde yaşayan insan, rızalık alıp vermeyi öğrenir.
Ekersin ve biçersin.Tahrip etmezsin.
Doğayı kandıramazsın,doğaya yalan söyleyemezsin.
Rızalığı doğadan öğrenen insan atamız,kendi nefsini ve egosunu da sınırlandırmayı öğrenir.
Diğer tabiat varlıklarına karşı hakkaniyetli olmayı zamanla kavrar.
Doğa yaşamı terbiye ederek lezzet almamızı sağlarken sevgiyi zorunlu kılar.
Yani sevmekten başka seçenek bırakmaz bize.
Doğa bunu sözsüz normlarlarıyla yaşama anlam katarak öğretir.
Yaşam içerisinde insan bu anlama mana katarak bilinçlenir.
Yaşam pratiğinden anlamları ve kavramları oluşturan insan,
özü ,sözü burada oluşur renklenir ,dallanır, çeşitlenir hayat bulur.
Bu yüzden söz vermek ,ikrar vermekle eş değerdir.
insanın sanatsal eylemi bile bu renkliliğe bu tutarlılığa verilen önemdendir.
Sanatın muhalif duruşu,
Toplumsal iktidarın otoriteryen duruşuna karşı bir eylemdir.
Kendi bilincini diğer varlıklara dayatan anlayışa karşı bir ironidir.
Bu döngüye itaat etmek dileğiyle,
Doğanın bir parçası olduğumuzu ve insanında bir sanatçı olduğunu unutmayalım.
Sadık AKTAŞ