POLİTEKNİK EĞİTİMİN TARİHİ VE TEMELLERİ-I
Doç. Dr. Kemal İNAL
Politeknik eğitim, tarihi ilkçağın maddeci filozoflarına değin uzanan, maddeciliği diyalektik olarak kavrayan bir eğitim/bilgi akımıdır. Evrenin temel arkesini, yani yapı taş(la)rını "madde" (atom, hava, su, güneş, ateş vd.) olarak kavrayan ilkçağ filozofları (Demokritos vd.), insanın evreni duyumla, akılla vb. kavradığını söyleyerek idealizme karşı bir duruş sergilemişlerdir. Feodalizm sonrası filozoflar da (Hobbes vd.) madde ve devinim arasında ilişkiler kurarak doğal nedenleri, yani doğanın kendisini asıl neden saymışlar; bilimsel yöntemlerle bu nedenler ve ardındaki olayların açıklanabileceğini; bilgi-nesne arasındaki ilişkilerin duyu organlarının dolayımıyla (mediation) bilinebileceğini ileri sürmüşlerdir. Ardından modern filozoflar (Feurbach vb.) insanın maddi doğanın bir parçası olması nedeniyle doğanın bilgisinin insanın refahı için elde edilebileceğini söylemişlerdir. Nihayet, eğitim ve bilgiye yönelik diyalektik materyalist yaklaşım bazı sosyalist filozoflar (Marx vd.) tarafından daha ileri götürülmüş ve ayrıntılı biçimde formülleştirilmiştir.
Diyalektik materyalizmde artık evrenin temel arkesi olarak madde/doğa kendi başına değil, çelişkileriyle oluşturucu sıfatını alır. Burada çelişki, bir çatışma nedeni olarak hem insanın doğa hem de insan ürünleriyle (üretim biçimi, devlet/siyaset, kültür, felsefe vb.) olan mücadelelerini ortaya çıkarır; değişim kaynağı (hem evrim hem de devrim boyutlarında) olarak işlev görür. Olgu ve olaylar arasındaki nedensellik (casuality) bağı, doğa ve toplumlardaki her şeyin başka her şeyi etkilemesine yol açar. Tez, kendi karşıtını (antitez) yaratarak finale doğru (sentez) gider. Değişim bu şekilde ileri atılımlarla ilerler ama durmaz. Doğal olaylardaki akış nasıl bitmez-tükenmez ise bilgi ve bilinç alanındaki gelişimler (eğitim, bilim ve teknoloji üretimi vb.) de bitmez. Diyalektik uslamlama ile insan her bilgi ve olayın içindeki çelişkileri kavrayarak nesnel sonuçlara bir adım daha yaklaşır. İdealizmin mutlak bilgi ve bilinç düşüncesinin aksine diyalektik maddecilikte bilgi ve bilinç öğelerine yaklaşımda öznenin değişken rolü (irade) söz konusudur. İrade, insanın doğaya ve eşitsiz ilişkilere karşı mücadelesinde belli koşullar altında değişimi yaratacak kapasitesini imler. Sınıf savaşları, bu iradenin belli koşullar altında hem bilimsel alana hem de üretim alanına müdahalesini somutlar.
En önemli çelişki, üretici olan ile olmayanlar (üretim araçlarına sahip olan ve olmayanlar) arasında yaşanır. Bu çelişki, üretim ve tüketimin paylaşıldığı ilkel komünal (ortaklaşıcı) toplumdan itibaren giderek artmış, kapitalizmde en yüksek noktasına ulaşmıştır. Dolayısıyla insanın tarihi, bu çelişkilerin (sınıf savaşları) toplamından oluşur. İnsanı yabancılaştıran sömürü süreçlerine son vermek için hem üretim araçlarının hem de bilginin toplumsallaştırılması gerekir. Üretim araçlarının kolektifleştirilmesi, yani ortak refahın araçları kılınması ancak sosyalist bir devrimle olanaklı olurken bilginin bir mal değil de, insanlığın bütününün sorunlarının çözümünde kullanılacak bir araç haline gelmesi de politeknik eğitimle mümkün hale gelir.
Çokça ileri sürülen bir olgudur Marx'da "genç-olgun" diye iki dönemin, yani epistemolojik (bilgikuramsal) bir kopuşun yaşandığı. Şöyle denilir eğitim açısından: Genç Marx, daha insancı (hümanist) bir eğitim anlayışına sahipti ve yabancılaşma teorisi özellikle ağır basıyordu. Buna göre kapitalist işbölümü insanı yabancılaştırmış, onu türünden uzaklaştırmış ve tek boyutlu kılmıştı. Eski dönemlerin çok sıfatlı insanı yerini tek boyutlu bir köleye bırakmıştı. Oysa, kapitalist işbölümünü ve yabancılaşmayı aşmak gerekiyordu. Olgunluk dönemi yapıtlarında (başta Kapital olmak üzere) Marx, politeknik eğitim anlayışını formüle eder: Formülün temeline de eski işbölümünün yerine yenisini önerir. İnsan, üretim sürecine toplumsal biçimde katılıp emeğinin ürününe sahip olacak, bu süreçte eğitim de alacaktır. Eğitim ile üretim iç içe geçecek; her üretim ortamı eğitim, her eğitim mekanı da üretim ortamı olarak işlev görecektir. Ancak, her eğitsel faaliyetin temelinde üretim olacaktır, zira genel (ortak) zenginliğin üretilmesinde üretim, eğitimin temelinde yer alacaktır. Marx, Kapital’de (Cilt 1, s.408-415) çocukların fabrikalarda nasıl da acımasız ve uzun süreli çalıştırıldıklarını anlatır ve eleştirir ama çocukların parasız ve kamusal eğitimlerinin temeline üretimi koymaktan da geri durmaz.
Politeknik eğitimde uygulama (üretim) ile teori (bilgi/bilinç) arasındaki ilişki, hayatın ve üretimin esaslarının bilimsel şekilde kavranışına dayanır. Yani, eğitimdeki başarı üretimin bilimsel şekilde kavranmasıyla mümkündür. Bu bilimsel kavrayış sürecinde eğitim üç ayak üzerine oturtulur: Beden (fiziksel), zihin (bilinçsel) ve estetik (sanatsal). Bu üç boyutta eğitimden verimli sonuç, ancak eğitimin üretim ortamlarında teori ile uygulama arasında denge kurmasıyla alınabilir. Dolayısıyla politeknik eğitimde çok yönlü insan, bulunduğu her üretim ortamını eğitim ortamı olarak düzenlemesiyle, her üretici eylemden bir şeyler öğrenmesiyle yetişebilir. Bu da üretimin kolektif ölçüde nitelik ve niteliğini artırmaya yol açar.