Fenni ormancılık
James C. Scott" Devlet gibi görmek" adlı makalesinde Fenni ormancılığı irdelerken burada ki dönüşümü hem devlet hem de toplumsal şekillenişi üzerinden ele alıyor. Ormanlar, imparatorluk dönemlerinde krala aitti. kullanım hakkı birilerine verilse de mülkiyeti yine devlete aitti. Tüccar ve ticaret burjuvazisinin belirgin olmaya başlaması ile Ulus devlet yönetimi kendi ihtiyaçlarına göre ölçeklendirme, haritalama, mülkiyet ilişkileri ve hukuku, kent planı, soyadı kanunun yasallaşması, tapu kadastro kayıt altına almanın enstrümanları idi. Daha önce el ile göz ile veya sepet, kova ile yapılan ölçümlerde standart bir süreç işlemediği için ürün miktarı veya ekilen alandan çıkan mahsul hesaplamaları birbirini tutmuyordu. Doğallığında geleceğe yönelik veya bir sonraki yıla göre plan yapmak zorlaşıyordu. Ormanların yerel halk tarafından kullanılması Devlet açısından önemli bir kaynağın heba edilmesi anlamına geliyordu. İhtiyaç duyulan ağaçların veya ürünlerin devlete vergi vermeyen veya bu kaynağın vergiden kaçırılması hem de sistematik bir gelirin sağlanmamasından dolayı yeni modernist devlet yapısı; Bilimsel fenni ormancılığı uygulamaya başladılar. Bu uygulamanın kabul görmesi ve meşruluk kazanmak adına yerel halkın, göçebe yaşayan atıl devlete faydası olmayan kesimlerce ormanların talan edildiği söylemi propaganda edildi. Keçilerin ormanları rastgele yıkıma uğrattığı söylense de buradaki amaç ormanları kontrol altına almaktı.
Yeni modernist devlet yönetimi, bilimsel teknikle ilerleme, üretimin büyümesini sağlayıp, insan ihtiyacını bu büyümeye uygun hale getirme, her şeyin hakimiyet altına alınmasını rasyonel tarzda hayata geçirilemesini sağlıyordu. Öncelikle göçebe toplulukları kontrol altına almak için yerleşik hayata zorladı. Buna isyan edenler cezalandırıldı. Zorunlu askerlik kanunlaştırıldı.
18 yy. sonlarında, Prusya ve saksonyada bilimsel ormancılığın keşfedilmesi bu sürecin başlangıcını oluşturmuştur. Bilimsel ormancılık denen şey, ormanların yerel halktan koparılarak ihtiyaca göre gelir sağlamayı hedefliyor
Orman ekonomik bir kaynaktır.
Değerli bitkiler mahsul olarak adlandırılırken gelir elde edilmeyecek bitkiler yabani ot olarak adlandırılmaya başlandı. Değerli ağaçlar kereste, gelir elde edilmeyecek olanlara çalı, çırpı çöp olarak görülüyordu. Yüksek değere sahip hayvanlara et, av hayvanı olarak bakılırken, ticarette kullanılmayana yırtıcı vahşi hayvan olarak ele alınıyordu. Oysa vahşilik insan zihniyetinin gayrı meşru bir tanımlamasıdır. Doğada vahşilik olmadığı gibi bu durum tanımlamayı yapanların zihinsel bir sapması olduğunu 1 yüz yıl içerisinde anlayabilecektik. Çalılar temizlendi, geniş arazilere düzenli geometrik dikim gerçekleştirildi. Orman mantığına ters bir durum olan bu yaklaşım kolonyalizme benzer bir disiplin ve düzeni içeriyordu.
Fransa’nın Cezayir örneğinde 1830-1962 tarihleri arasındaki yönetimi, kabilelerin ,aşiretlerin kontrol edilmesi, coğrafyanın yeniden düzenlenmesi, idare etmeye müsait duruma getirilmesini hedefliyordu. Asıl mesele dağınık halde yaşayan, verimsiz grupları bir araya getirerek, Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu insan gücünü kullanabilir hale getirmekti. Göçebe gruplarına ulaşmak zor olduğundan iskân politikaları geliştirildi. Metropollerde fransız medeni kanun geçerli iken, köylerde askeri kanun ve disiplin geçerliydi. Bu disiplinle insanların emeği zorla sattırılmaya çalışılıyordu. Fransızlar modern yaşamı dizayn etmek için yerleştiklerini söyleyerken; Arapların ormanları talan ettiği ve çölleştirdiğini dile getiriyorlardı.
Avrupa yayılmacılığını ve hammadde ihtiyacını sağlayacak bu yaklaşım ,geometrik bir düzen, askeri dsiplini(kolonyal bir yönetim olan panoptikan)gerektiren bir yönetimin sergilenmesine neden oluyordu. Kolonyalizm ve ponaptikon yönetim ingiliz kuramcı Jeremy Benthamın geliştirdiği 1785 te tasarladığı hapishane insan modeline dayanıyordu. Gözetleyen, hiyerarşik gözetim ve kontrol tarzındaydı.
Modernist yeni devlet anlayışı, ormanları kendi ihtiyacına göre dizayn ederken topluma da bu yeni anlayışı katı bir displinle uygulatıp zihinlerin kabul göreceği ve meşruluk kazanacağı bir Mısırlının bir franssız gibi yaşayacağı hayalini de katarak temsilin temsilini yapay tarzda hem ekolojide hem de toplumsal formlarda uyguluyordu. Avrupa yayılmacılığı, Cezayir’de görüldüğü gibi, çoğu zaman bu tür “çevre koruma retoriği” ile beraber yürümüştür. İlk seyyahların ve yerleşimcilerin özlemlerinden biri yalnızca zenginlik elde etmek değil, Eski Dünya’nın yıkıcılığından kaçmak, yeni yerlere gitmek, dünya üzerinde cennetten bir köşe bulmak, oraya sığınmaktır. Richard Grove bunu “cennet arayışı” olarak adlandırır. John Locke, ilk grubun temsilcisi olarak düşünülebilir. Locke’un yazılarında dünya üzerinde mülk sahibi olmanın koşulu, zımnî olarak bir bahçe metaforuna dayanır. Seyyahlar, öykücüler bu yerlerden bahsederken kuşların kaçmadığı, balıkların kendiliğinden karaya çıktığı meteforlaştırılarak yukarıdaki cennet arayışına uygun yazılarla özendirilir. Bütün bu süreçte toprak, özel mülk olarak tasavvur edilir. Dolayısıyla dünya üzerinde “kurtarılmış bir cennet” yaratmak, Yeni Dünya’daki ortak mülkiyetin, yani müşterek olarak kullanılan meraların, ormanların, suların kademe kademe azalmasına yol açar. Diğer bir deyişle, “cennet” alanları diğer bazı grupların kullanımına kapanır, koruma altına alınır. Bu süreç kendine meşrutiyet kazanmaya çalışırken ormanları kendi çıkarlarına ve sanal ekolojist anlayışlarına göre dizayn edilir. Geometrik ve ihtiyaca göre dikim tek türcülüğü yani mono kültür anlayışına dayanıyordu. Ormancılığın bu yeni düzene göre biçimlendirilmesi denetimi, ulaşımı ve kontrolü kolaylaştırıyordu. Baş ormancı tarafından teftiş edilen ve çetelesi tutulan, hasadı kolaylaştıran tek biçimli meta sağlanıyordu.19 yy 2. çeyreğinde Alman ormancılığı egemendi. Ormandaki simbiyot ilişkiyi bozan( simbiyot; bir bakteri vücutta yaşarken katkı sunması yani karşılıklı bir birine yararlı olma durumu) bu durum ancak 1 yy sürebildi. Yeni orman anlayışında zeminde küfün olmayışı, ormana özgü mikro kütlenin olmayışı daha ince ve daha az besleyici topraklara yol açtı. Yapay ormancılığın sonucu sanal ekolojiyi hedeflediğinden bu durum Ekolojiyi besleyen çeşitliliği yadsıdığından yürütülmesi imkansızdı.
Bilimsel ormancılık, ormanı bir meta olarak görüyordu. Orta vadede ahşap üretimini maksimize etme çabası, Ekonomik getiri uğruna tek tür habitat anlayışı Doğallığa ve çok kültürlü habitata göre daha kırılgandı. Bir yüzyıl sonra çölleşmenin yerel halktan kaynaklanmadığı iklim bilimcilerle ispatlandı.
Ticaret ve sermaye amacı ile ağırlık, uzunluk, genişlik birimleri geliştirildi bu insanlık adına bir sıçramada yarattı ama ekolojiye ters bir üretim anlayışı birçok canlının yaşamını sonlandırırken türlerde önemli bir azalma oldu. Coğrafyaya yönelik hükmedici geometrik düzen anlayışı nasıl yıkımla sonuçlandı ise topluma nufuz eden bu yeni yönetim anlayışı da Demokratik olmayan tek kültürlü toplumsal yaşamın insan doğasına aykırı olduğu anlaşılması çok uzun sürmeyecekti. İnsan atamızda doğanın bir parçası ve ancak o ekoloji içerisinde var olabilecek bir canlıdır. Burada oluşacak ve tek türcü anlayışa göre biçimlendirilecek bir yapıda değildir.